20 Mart 2014 Perşembe

Bir Diğer "Çok İyi" İngiliz Dizisi: Utopia

İnternette tanışan, birbirinin tamamıyla zıttı 4 insan, sağlık bakanlığından çalışan bir adam, Jessica Hyde diye bir isim, o ismi etrafta soruşturan ve sordukları herkesi öldüren 2 katil, bir takım ne olduğu anlaşılamayan çizimler ve karşınızda İngiliz dizilerinin "nedense harika" olduğu tezini doğrulayan Utopia. İlk cümlede bahsettiğim şeylerin tamamı size yabancı ve hiçbir şey anlamadınız biliyorum. Hatta henüz anlayamamış olmanız iyi bile, yoksa tadınız kaçardı. Abi Kesin İzle diyeceğim diziler arasında ilk 5'te yer alan bu kısacık seriyi şimdi hemen açın izleyin, yazının gerisini okumasanız da olur.



Tamam, madem ki okumaya devam ediyorsunuz, iyice açıklayayım da bu muhteşem diziden daha fazla uzak kalmayın. Hemen şu aşağıdaki linkten, dizinin ilk bölümünün ilk 3-4 dakikasını izleyin önce. Sonrasında size detayları aktarayım. (Konuşmalar İngilizce, altyazı yok, ama azıcık ingilizce biliyorsanız bile yeter. Anlayacaksınız.)



Videoyu izlediğinizi varsayarak oradaki çok önemli bir şahsiyetten başlıyorum anlatmaya.
"Where's Jessica Hyde?" Sadece birinin nerede olduğu soruluyor evet ama aslında bu soru, bugüne kadar bir dizide sorulmuş en önemli soru olabilir. Çünkü Jessica Hyde, akla hayale gelmeyecek bir düğümün çözümü. Ve bu soruyu hikaye boyunca sık sık soran Arby isimli arkadaş (Adının anlamını ileride öğreniyoruz) o düğümü çözmek ve Utopia Manuscript olarak geçen çizimleri ele geçirmek istiyor. Tabii ki Arby sadece sobanın üstündeki sıcak kestaneyi almak için kullandığımız maşadan çok da farklı değil. Arkasında kişiler kişiler ve daha fazla kişiler var.

Bu 4 dakika diziye dair bir şeyler anlatıyor. Ama hikayenin derinliğinin 100'de 1'ini bile barındırmıyor. Hayatımda bu kadar iyi kurgulanmış çok az şey izledim onu peşin peşin söyleyeyim. İlk bölümden son bölüme kadar (ki sadece 6 bölümlük bir ilk sezonu var henüz) sürekli merak içerisindeyiz. Tam, "oh be anladım sanırım n'olduğunu" dediğimiz anda, sağdan gelen yumruğu gördüğümüzde, nereden geldiği belli olmayan bir sol kroşeyle donup kalıyoruz. Ve hikaye kesinlikle kendini hiçbir noktasında tekrar etmiyor, duraksamıyor, gerilemiyor, hep ileri adım atıyor.

Ağzıma soksaydın Arby...

İngiliz oyuncular biraz tutuktur genelde. Alıştığımız Amerikalı havası ve gayri ihtiyari Amerikan aksanı olmadığı için bu dizide de o sıkıntıyı biraz yaşamak mümkün. Ama ben kesinlikle öyle hissetmedim. Tam aksine her diyalog, her jest, mimik, beni etkiledi. Zaten genel yapısı itibariyle merak uyandırıcı olduğu kadar, mizahi bir yapısı var dizinin. Sık sık güldüğüm oldu. Bazı bölümlerde hikayenin dram yönü de oldukça ağır basıyor, onu da es geçmeyelim.

Utopia ile ilgili bir muhteşem özellik daha var ki o da müzikleri. Çok geniş bir soundtrack'i yok aslında. Ve ilginç bir müzik seçimi var ama her nasılsa o ilginç seçim diziye cuk diye oturmuş. Hangi sahnede hangi müziğin kullanıldığına çok dikkat edilmiş ve atmosfere uygun müzikler (Helix isimli dizinin şaka gibi müziklerinin tam aksine) üretilmiş.

Dizi boyunca ağzına vurmak isteyeceğiniz bu veletle şimdiden tanışın.

Biraz oyunculara değinmek gerekirse, bana izlemeye başladığımda hemen aşina gelen Nathan Stewart-Jarrett oldu. Aranızda Misfits izleyen varsa, siyahi koşucu abiyi hemen tanıyacaksınız. Bu dizide de müthiş bir oyunculuk sergilemiyor, ama sırıtmıyor da. Oyunculuğuyla dudak uçuklatan üç karakteri hemen belirteyim burada:
1- Jessica Hyde karakterini canlandıran Fiona O'shaughnessy.
2- Arby'i canlandıran Neil Maskell.
3- Sağlık bakanlığı çalışanı Michael Dugdale'i canlandıran Paul Higgins.
Tiplerine imdb'den bakabilirsiniz ama hiç uğraşmayın bence. Direkt diziyi izleyin.

Birazcık bilimkurgu, birazcık drama, bol bol gizem ve ne anlatmak istedikleri anlaşılamayan çizimlerin bir araya gelmesiyle Utopia seyir zevkini hep en üst noktada tutuyor. Bu arada dizi ilk 6 bölümüyle final yapmıştı ama düşük rating'lerine rağmen kanalı dizinin devam etmesi konusunda ısrar edince yapımcılar ve senaryo ekibi tekrar kafa kafaya vermiş. Böyle duyumlar aldım. İddialara göre dizinin kanalı Channel 4, Utopia'yı bir prestij işi olarak görüyormuş ve kalitesinden aşırı memnunmuş. Düşünün yani rating'leri umursamama derecesinde seviyor adamlar. Ayrıca Channel 4 dediğim de bildiğin Kanal 4 lan.

Dizimizin neşesi Wilson Wilson.

Utopia'nın konusu da aslında çok çok basit. Bir grup insanın çizgi roman zannettiği bir takım çizimler var. Hatta çizen adamla ilgili farklı farklı söylentiler olduğunu da biliyoruz. Yok akıl hastanesinde yatan bir deliymiş de bilmemneymiş... Bu çizimlerin peşinde olan ve her uğradıkları yerde cesetler bırakan 2 adam var. Wilson Wilson var, ki bayılıyorum tiplemeye. Sağlık Bakanlığı'nda çalışan ve seks kasetleriyle tehdit edildiği için istemediği şeyler yapmak zorunda bırakılan bir adam var. Bunların hepsi, Guy Ritchie tarzına yakın bir tarzda birbirine bağlanıyor.

Size de karşısında salya akıtarak izlemek kalıyor. Abi Kesin İzle diyorum sadece.